Gözümüzün içine baka baka, sizleri "tanıdığım" için
pişmanım, hepiniz "hayal kırıklığısınız" dedi. Ortak dertlerimizi
konuşmaya gittiğimizi, karşılıklı güzel bir sonuçla çıkacağımızı zannettiğim
masada karşımda oturan bakanın sözleriydi bunlar. Maalesef ilk defa
birbirimizle ilgili düşüncelerimiz, duygularımız aynıydı... Benim için de büyük
hayal kırıklığıydı bakan ve toplantı öncesi gibi sonrasında olan her şey...
Bir anne ve bir oyuncu olarak dayatılmaya çalışılan yaşama biçimi,
sanat sınırlamaları, ötekileştirilmek, özel hayata yapılan saygısızlık
derecesindeki sınırlamalar, eğitim sistemindeki çarpık yenilikler, dediğim
dedik üslupla yönetilmek beni mutsuzlaştırmıştı. Ama nerden söze başlanması
gerektiğini bulamıyordum.
Umudum gezi parkı ve mucizeyi yaratan gençlik oldu bir anda.
Sadece tek kanalda yakalayabildiğim görüntüleri izlemeye başladım,
"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine"
yazdım Twitter hesabıma...
'Usulünce söküp başka tarafa nakil ediyoruz' cümlesi ile
hepimizi akılsız yerine koyup vinçlerle ağaçları öldürdüklerini görünce “orda
olmalıyım!” duygusu belirdi içimde. Ama izlediklerim bununla da kalmadI.
Neden olduğunu anlayamadığım sebeple ağaçların
önünde duran az sayıdaki kalabalığın üstüne 10 santim
mesafeden biber gazı müdahalesi başladı. Sırrı
Süreyya Önder ile devam eden görüntülerden sonra mesele sadece Gezi
Parkı değildi artık.
Sabah gün ağarmadan çadırlarında biber gazı ile
uyandırılan gençleri de gördükten sonra kendimi Gezi Parkı’nda buldum.
Sonrası 15 günlük bir rüyaydı. Bilgisayarları başında
asosyal ve apolitik büyüdüğünü varsaydığımız gençlik hayat boyu
unutamayacağımız bir destanı yazmaya başlatmıştı. Gezi Parkı’na her gittiğimde
onlara daha da aşık oluyor peşlerinden gitmek istiyordum. Hayalini kurduğum
yaşamak istediğim Türkiye, minik haliyle Gezi Parkı’ndaydı. Dil, din, ırk
yoktu. Kavga yoktu... İnsan vardı, şiir vardı, kitap vardı, her kültürden müzik
vardı, sabaha kadar çalınan bir piyano vardı, paylaşılan yemek, mum ışığında
yaşanan aşk vardı. Düşünce özgürlüğü vardı. Annesinden süt emen bebek
vardı. Gökyüzüne bırakılan dilek fenerleri... Müthiş zekalarıyla şimdiye
kadar dile getirilememiş tüm sıkıntılar kaleme alınmış, dile gelmişti. Park dertlerin
paylaştıkça azaldığı, sevginin paylaştıkça çoğaldığı bir cennete
dönüşmüştü.
Yine de tedirgindi gençler; ellerinde gaz maskeleri, çadırlarında
limon beklemedeydiler... Konuşmak için muhatap bulmak istedikçe sert söylemler,
orantısız müdahaleler ve ötekileştirme muamelesine maruz kalmaktan şaşkındılar.
Her şeye rağmen söylemek istedikleri vardı. Konuşmak için başlıkları.
Sonra gün geçtikçe kalabalıklaştılar, kalabalıklaştık.
Çözüm yolları aranmaya başladı. Sesimizi dünya duymuştu ama
asıl duymasını istediklerimiz hala sağırdı. Herkes ama herkes elinden geleni
yaptı ulaşabildiğine ulaştı, konuşabildiğini konuştu. Görünen, duyulan doğru ya
da yanlış anlaşıldı ya da anlaşılmadı belki ama herkes gönlünü, ömrünü
koydu ortaya. Destan yazıldı.
Kayıplarımız oldu bu uğurda. Hepsini kazıdık aklımıza ve
kalbimizin derinine. Unutmamak unutturmamak üzere.
İstemediğimiz şekilde çıkarıldı gençler parktan. Sevgisizce
ve anlayış barındırmayan bir tavırla. Devlet baba bize konuşmanın boş
olduğunu ve her ne denirse densin bildiğini okuyacağını babalar gününde
acı acı anlatmış oldu. Üstüne merhem sürülmesi gereken yaralar
derinleştirildi.
Sonra durma eylemi ile gençler bir kez daha hangi dilden
konuşmak istediklerini hatırlattılar ve yaralarına aldırmadan yaralayanı
utandırdılar ya da utandırdıklarını umdular.
Yargının gezi parkı kararı içimiz ısıttı. Kararı
değerlendiren Mimarlar Odası Başkanı ve aynı zamanda Taksim Dayanışması’ndan
Eyüp Muhçu, bu kararla hem Taksim Meydanı Yayalaştırma Projesi adı altında
meydanın altının boşaltılması, tüneller yapılması, meydanı insansızlaştıran hem
de Gezi Parkı’nda, Topçu Kışlası inşaatına karar teşkil eden planların iptal
edildiğini söyledi. Muhçu bundan sonra Taksim Meydanı’nın ve Gezi Parkı’nın
eski haline döndürülmesi gerektiğini de savunarak şunları söyledi: “Konu
hakkında devam eden diğer davalar da bu karara göre şekillenecek. 13-14 Haziran
tarihlerinde Başbakan’la yapılan toplantı sonrasında gerek hükümet adına
Hüseyin Çelik, gerek başbakan tarafından kamuyouna yapılan açıklamalarla yargı
kararına uyulacağı konusunda söz verildi, güvence verildi. Dolayısıyla hükümet
tarafından yargı kararına itiraz yapılmaması bekleniyor.” Muhçu, kararla
birlikte Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’na müdahalenin yasadışı hale geldiğini,
buraların eski haline dönüştürülmesi gerektiğini de vurguladı.
Bu açıklama ve kararla gün başkalaştı ama yine de
bitmedi.
Bunlar benim gözümün yüreğimin gördüğü kulağımın duydukları
oldu. Devlet erkanından çeşitli insanlarla ilk kez karşılaşmış tanışmış ve
konuşmuş bir oyuncu olarak; bir sürü söyleyeceğim var elbet ama
sahne gençlerin ve bu detayları yazmak şu anda gecikmiş bir yersizlik olur. Ama
en başta da dediğim gibi hepsi hayal kırıklığı benim için.
Şimdi mesleğini yapmaktan hem kendi hem de diğer
meslektaşları adına kaygı duyan bir oyuncu ve çocuğunu bu ülkede büyüten bir
anne olarak önümdeki kağıda , bana imzalamak için gönderilen ve çok
sevdiğim bir yazıdan, mutsuzluğumu tam anlamıyla dile getiren şu
satırları yazıyorum:
İdeolojileri sebebiyle hedef gösterilen tüm meslektaşlarım
için,
Yaptığı eserleri sansüre uğrayan, müstehcen ya da ucube diye
nitelendirilen tüm sanatçılar için,
Kamuya ait sahneleri kapatılmak üzere olan tiyatro
sanatçıları ya da herhangi bir sebeple sahnelerinden edilen tüm özel tiyatro
sahibi tiyatrocular için,
Maaşları fazla diye ya da belaltı sanat yapıyorlar diye
aşağılanarak kapatılmaya çalışılan devlet opera ve balesi için,
İki ayyaşın yaptığı yasa diyerek manidar
söylemlerle canımızı acıttıkları için,
Eğitim sistemine getirdikleri akıl almaz 4+4+4 sistemi ve
muadili yenilikleri için,
Dizileri ya da senaryoları beğenilmiyor diye eleştirilen ve
sansür gören tüm dizi sektörü çalışanları için,
Yazdıklarından ötürü tehdit edilen ve hapislerde
sebepsiz yere yıllarca yatan gazeteciler için,
Fikirlerini özgürce söylemekten çekinen, korkutulmaya
çalışılan, ötekileştirilen, muhalif oldu diye terörist muamelesi gören,
hayatları tehlikeye atılan tüm türkiye cumhuriyeti vatandaş ve sanatçıları
için...
Konuşmaya devam etme zamanı...
Çok güzel anlatmışsınız. Ağzınıza yüreğinize sağlık. Sevgilerimle...
YanıtlaSilçok güzeel... http://sondetay.blogspot.com/ bide benim bloğuma bakın :)
YanıtlaSilBugün nette Hürriyete bakındım. İstanbul Life dergisindeki röportajınızdan alıntı yapılmış. Fotoğraflar harika. Hele kırmızı elbise hem çok güzle hem size çok yakışmış.. Dayanamadım bloguma koydum :) Sonra blogunuzu buldum. Yazmasam çatlardım :)
YanıtlaSilYukarıda yazdıklarınıza katılıyorum.. Dilerim tez zamanda barışla sevgiyle yapıcı insanlar bizi yönetir..
Sevgimle,,
kızınıza sağlık, neşe diliyorum.
Hoşkalın
http://loveandsmile.wordpress.com/
Türkiyede 10000'in üzerinde kadın oyuncu var. Ve tek sevdiğim kadın oyuncusunuz! Sizi çok seviyorum. Onca işiniz var biliyorum, ama belki fırsatınız olursa bana mail'e bir geridönüş sağlarsanız çok mutlu olurum. Çok heyecanlıyım size yazarken. Bu arada doktorum programında sizi görmekten ayrıca mutluyum. yazınız harika, ellerinize saglık...
YanıtlaSil