13 Ekim 2012 Cumartesi




GÜLPEMBEM

Pınarhisar...
Varoluş yerim,çocukluğum,anneannem...
Bugün geliş nedenim,asla veda etmeyi kabul edemediğim,anneannemin mezar taşını belirlemek,yazısını yazmak.. 
Ölümünden bir sene sonra anca gelebildiğim bu güzel kasaba şimdi başka şeyler anlatıyor bana...
Girişte askeriye karşılar bu kasabaya geleni... Hayatımın gerçek başlangıç noktası tam da burası işte...Babamın askerlik yapmaya geldiği yer...Kasabaya girdiğinde solda bir park... Burası da annemin ve babamın ilk karşılaştıkları yer...Parkın yanından,cumhuriyet lisesinin üstünden çıkan yokuşun sonunda 3 katlı bahçesinde dut,incir,kayısı,kiraz,vişne,elma ağaçlarına ev sahipliği yapan ev belirir. Bu ev çocukluğumun da sahibi...
Önce demir kapıyı açarsın,ağaçların arasından bir koridor yürürsün... 35 yaş adımımla 8 adımda bitirdiğim bu koridor çocukluğumun tüm oyunlarını oynamaya nasıl yetmiş hala aklım ermez....Evcilik oynadığımda evim oldu,saklambaç oynarken her tarafında saklandım,anneanneme her pazardan gelişinde, tüm parmaklarıma ayrı ayrı aldığı rengarenk yüzüklerimin ve civcivlerimin (ki nedense her hafta kaçardı civcivlerim )heyecanı ile koşardım da bitmek bilmezdi aynı koridor. En son anneannemi uğurladım ordan...

Geçen bir senenin ardından gözyaşlarımla duruyorum ve artık o kapıdan adım atmaya gücüm yok... 
Yarım saat durdum kapının önünde; benim anneannem olduğuna, onunla yaşadığım her ana şükür ederek...Bir kez daha anladım ki mekanları özel kılan insanlar ve bize yaşattıkları... Evet onsuz o eve,onu uğurladıktan sonra giremedim ama tüm anılarımı tazeleyerek çıktım koridorumdan...
Mezarına gittim sonra ve ev dekore eder gibi rengini şeklini belirlerdim mezarının.Mezar taşı kitap şeklinde olsun istedim,en çok kitap sevdi çünkü...Kitaplara sığmaz şimdi anlatmak istesem anneannelik ötesi yarenliğin...
Pınarhisar girişinde başlayan hayatım çıkışındaki mezarlıkta aldı en büyük yarayı...
Çocukluğumun evinin camında o yok,kağıda yazılı bir satılık yazısı var artık...
Hazırlıksız yaşanmışlıklarda açılan yara kabuk bağlamıyormuş...
Ama öğrettiklerinden aklıma yazdığım bir cümlem var anneannem; 
her sabah yeni doğan güneşi umutlarla karşıla,yolda karşılaştığın herkese gülümse,günaydın de,gün içinde yaptığın her işi hakkıyla yap,yalansız riyasız ol,vefalı ol,her gün bir önceki günden en az 1 cümle fazla bilgin olsun ve hergün bir önceki günden daha iyi bir insan olmayı dene,yeniliklere açık gerçek bir cumhuriyet çocuğu ol,boşa oksijen tüketme,arkadaşlarının yüzüne söyleyemeyeceğin şeyi arkalarından konuşma,gece yastığa başını koyduğunda gününün muhasebesini yap,kitabını okumadan ve allaha şükür edip ayetel kürsi duanı etmeden yumma gözlerini...
Belediyenin anonsu başladı şimdi bunları düşünürken önce bir şarkı çaldı...
gülpembe..
özlüyorum seni gülpembem...

5 Ekim 2012 Cuma




KUYUNUN DİBİNDEN KEYİFLE ÇIKMAK...


Zor günlerden geçiyoruz.Gerek ülke,gerekse birey olarak. Ne okuduklarımız mutlu ediyor,bizi ne dinlediklerimiz.Paylaşmak istediğimiz şeyler içinse hayat koşuşturması,mücadelesi ve zorunluluklarından zaman yok...
2012 herşeyi gözden,yürekten geçirdiğimiz bir yıl oldu. Düşüncelerin bol olduğu,herşeyi tarttığımız,kararlar aldığımız,yollar çizdiğimiz,kayıplar yaşadığımız,nefessiz kaldığımız…
Belki yalnızlığı keşfettik keyif aldık,yapacaklarımızı farkettik peşinden gitmek istedik,dar geldi durduğumuz yerler başka yerlerde olmak istedik,kendimiz için yaşamak istedik;becerdik ya da beceremedik,sahip olduklarımızı fark ettik,hayat güzelliklerini sundu şükür ettik,hayat zorluklarını sundu ve biz güçsüz kaldık…
Hayatımın en zor 2 yılını atlattım derin yaralarla… Çocuğumla sınandım,sevdiklerimi kaybettim ardı ardına,güçsüz nefessiz kaldım…
Bunları neden mi yazdım şimdi sana.Dedim ya ilk yazımda hayatın her anı bir melodi...

İMANY ‘SLOW DOWN’

dinledim biraz once…
Gücümün tükendiği,gülümsememin azaldığı zamanlardayken sözleri iyi geldi  ve çevreme baktığımda birçok insanın kendince zor zamanlardan geçtiğini düşününce yalnız değilim,yalnız değilsin aslında… Bana iyi geldiyse sana da iyi gelir bu şarkı dedim…
haftasonu çok özel bir mesnevi sohbetine katıldım… konuşmacı Nur hanım:  ‘dara düştüğümde bir kitap alırım kütüphanemden ve niyetimle rastgele bir sayfa açarım bana verdiği mesaja sığınırım’ demişti…şuanda sana yazarken yapıcam bunu…Kütüphanemden Can Yücel’in Sevgi Duvarını seçtim…

PANDORANIN KUTUSU
bir denizanasıdır umut
ta suların ortasında
açılır
kapanır
açılır
kapanır
kapanır
açılır…

Yine Nur hanımın beni etkileyen sözlerinden biriyle sonlansın satırlarım…
‘Bazen kuyunun dibinde olmak iyidir. Yalnız kaldın sanırsın ama allah yanındadır.İnandığın ve sen ve kuyunun dibi…kuyunun dibi iyidir,görmesini bilene...’




28 Eylül 2012 Cuma

UYKUYA DAİR...



2. kez satırlarımda seninle buluşuyorum. artık gece yatarken sabah sana ne yazmalıyım düşünceleri var kafamda ki bu iyi birşey benim için. 
Önce şuna karar verdim ki her yazımın bir melodisi olacak. Eğer başarabilirsen onunla oku satırlarımı. Çünkü bence hayatın her anında melodiler saklı. 

Gün  aysa da aymasa da senin için... 
Mutlu da uyansan,mutsuz da...
Güneş doğdu ve 12 saat görünümlü 24 saat başladı hepimize...
Uyanma zamanı,istesen de istemesen de...
Bugün; uyanmak istemeyene,güne yatağında keyif içinde ya da ağlayarak ya da kitap okuyarak ya da hiç bişey yapmayarak durmak isteyene olsun satırlarım... Bu sebepledir ki çocukluğumun ninnisi eşlik etsin beni okurken..

Silent night - Sinead O'Connor yazımın müziği...

Çocukken hasta ya da mutsuz olduğumda,yatağımdan çıkmak istemediğimde annemin bana söylediği ninniydi bu...Bu sayede uykuya dalar ve uyandığımda hep daha mutlu açardım gözlerimi,yeri ayrıdır bende... Hep ağlatır dinlediğimde ama nedense umutlandırır da bir tarafından...Murathan Mungan'ın Şairin Romanı'nı okuyorum son günlerde. Oradaki satırlar sebep oldu bu hüzünlü yazıma... En dokunan 2 yeri seninle paylaşmak istiyorum bugün...

İlki çocukluğumuza dair ve çocukluğumuzda bize huzur veren mekanları büyüdüğümüzde gördüğümüz anlarla ilgili çok hakiki bir saptama;
Çocukken çok büyük diye anımsadığımız bahçeleri ,evleri,avluları,yıllar sonra ziyaret ettiğimizde çoğu kez çocukluk imgelemimizin bizi yanıltmış olduğunu görür,gördüklerimiz karşısında hayal kırıklığına kapılırız.Hiçbirşey bizim hatırladığımız ve sandığımız kadar büyük ya da geniş değildir.Bizi yanıltan çocukluktur,diye düşünürüz.Belki de büyümemiş çocukların hayatları boyunca yanılmaları bu yüzdendir...

Şair 20 yıllık ev hapsinden sonra anakarayı dolaşmaya karar verir yanındaki 9 yaşlarında iki çırağıyla. Yola çıkar çıkmaz ilk geceyi kasabasının sınırında uyumaya karar verince şaşıran çıraklarına hayat dersi veren şu konuşmayı yapar;
Biliyorum şehirden çıkar çıkmaz konaklamış olmamıza şaşırdınız. İlk uykuyu,çok uzaklaşmadan şehrinizin yastığında uyumak atalarımızdan kalma,uğuruna inanılan çok eski bir gelenektir.İnsan çıktığı yolun uykusunu başında uyur.yola baka baka uyur.Tamamına erdirebilsin diye uyur.Bir gün gönül erinciyle dönebilsin diye uyur.Döndüğünde herşeyi yerinde bulabilsin diye;kendi gittiği yoldan zenginleşmiş ama ruhu aynı kalmış olarak dönsün diye uyur.Yolunu uykuyla hafifletir,sağlamlaştırı.Toprağı dinlemektir bu....
Hem sonra uyku,yalnızca yola değildir,sorunlara,sıkıntılara da mola vermek demektir.Başınıza tadsız birşey geldiğinde hemen uyuyun çokcuklar.Göreceksiniz uykunuzda sıkıtınız hafiflemiş olur,sorununuz herne ise üstesinden gelebilecek gücü uykunuz bağışlamıştır size...

sevgiyle...



27 Eylül 2012 Perşembe


bugün başlıyorum paylaşım yolculuğuma... 
anlatmak istediklerim var,dostuma anlatır gibi ya da olmayan kardeşime...


belki ortak dertlerde buluştuğumuz olur seninle,paylaştıkça azalır tüm sıkıntılar,çoğalır tüm güzel niyetler...
eşzamanlılık üzerine okuduğum kitabın satırları üzerine ben de eşzamanlı paylaşımlar yaratmak istedim.
 bugün ilk günüm,merhaba o halde. uzun olsun arkadaşlığımız,uzun ve yalansız ve bol paylaşımlı...